Mozartın Eserleri
Wolfgang Amadeus Mozart operaları değişik tiplerle 22 tane müzikli dramı kapsamaktadır. Bunlara gençliğinde yazdığı ve diğer bestecileri taklitten ileri gitmeyen küçük çapta eserlerden yetişkinliğinde ortaya çıkardığı tam tekmil opera olarak hazırladığı müziksel anıtlara kadar değişiklik gosterir. Bu eserlerden üçü tamamlanmadan kenara bırakılmıştır ve bestecinin ölümünden çok sonra oynanmıştır. Yetişkinlik çağı eserleri opara sanatının klasikleri sayılmaktadır. Bu nedenle bugün dünya opera sahnelerinden hiç eksik olmadan oynanmakta ve her zaman seyirciler tarafından tutulup sevilmektedir.
Wolfgang Amadeus Mozart Hayatı
27 Ocak 1756′da Avusturya’da Salzburg şehrinde doğdu. 5 Aralık 1791′de Viyana’da öldü. Babası Leopold Mozart, Salzburg Başpiskoposluğu Saray Orkestrası’nda keman çalan, bir çok besteler ve keman için bir metod yazan bir müzikçiydi. Oğlu Wolfgang üç yaşına geldiği zaman kendisinden beş yaş büyük olan kız kardeşi Maria Anna (Nannerl)’ın çaldığı klavsen parçalarını belleğine yerleştirip kendi kendine çalmaya başlayınca ondaki mucizevi özelliği farketti, hele bir gün minik Wolfgang’ın eline geçirdiği bir nota kağıdına daha kullanmayı bile beceremediği kocaman tüy kalemle konçerto çiziktirdiğini görünce, ona ciddi olarak klavsen dersleri vermeye başladı.
Gerçekten de Wolfgang’ın iyi bir müzikçi olmak için doğuştan olağanüstü özellikleri vardı; kulağı bir kemanda bir notanın sekizde bir kadar akort düşüklüğünü farkedecek derecede hassastı ve çirkin seslere, gürültülere karşı tepkisi ise baygınlık geçirecek ölçüde şiddetlenebiliyordu.
Zaman geçtikçe Mozart’ın müzik yanında aritmetik ve resime de yeteneği olduğu ortaya çıkıyordu. Çevrede bu harika çocuğa karşı ilginin artması üzerine, babası bu erken doğan güneşten faydalanmak, çocuklarının sayesinde para ve şöhret sağlayabilmek için, oğlunu ve kızını yanına alarak Avrupa kentlerini dolaşmaya, konserler vermeye başladı. Wolfgang klavsen, keman ve org çalmadaki ustalığıyla, her şeyden fazla doğaçtan çalışlarıyla dinleyicilerini hayrette bırakıyordu. Müzik aletlerini çalmakta gösterdiği kolaylığa denk bir kolaylıkla beste de yapmaya başladı. Beş yaşında menuet, yedi yaşında konçerto ve sekiz yaşında senfoni meydana getirdi.
Yaşamının ilk on iki yılında babası ve kız kardeşi ile birlikte konserler vererek boydan boya dolaştığı Avrupa’da geçtikleri her kentte hayranlık ve ilgi topladı, saraylarda krallar ve kraliçeler önünde çaldı. Soylular, her defasında yeni bir eserle ortaya çıkan harika çocuk Wolfgang’ı dinlemek için yarıştılar, çağın ünlü ressamları Mozart’ların portre ve resimlerini yaptılar.
O günlerde Wolfgang’ı dinleyen ünlü düşünürler Voltaire ve Goethe, bu küçük çocuğun bir gün sanatının en büyük ustaları arasına katılacağından emin olduklarını söylediler.
On Dört yaşında iken, ilk opera eseri “Lucia Silla” Milano’da çalındığı zaman Mozart kendini opera sahnelerine de, üstelik operanın vatanı İtalya’da, kabul ettirmiş bulunuyordu. Papa tarafından kabul edilerek ona, o güne kadar sadece büyük ustalara layık görülen “Altın Mahmuz” nişanı ve şövalyelik beratı verildi.
Mozart, bilinci salt şarkı ve müzikten oluştuğu için kendisini o günlerdeki bu ihtişamlı olayların cazibesine kaptırmadı; sadece besteleri ile uğraştı, bu uğraşını durmadan inatla, ısrarla yürüttü.
Yirmi beş yaşına kadar rahat ve huzur görmeden o kentten bu kente dolaştı, han köşelerinde barındı, bazen yiyeceksiz kaldı, kar ve yağmur yağarken atlı yolcu arabalarında titreyip durdu. Bu meşakkatli yolculuklar esasen sağlıksız ve zayıf olan bünyesini oldukça yıprattı.
Mozart’ın hayret uyandırıcı; bir başka yönü de birbiri ardına geçirdiği tifo, çiçek ve mafsal romatizması gibi o zamana göre ölümcül olan hastalıkları atlatması, ama buna rağmen ürün vermeye devam etmesi ve keyfini hiç bozmamasıdır. Ablası Nannerl onun bu yolculuklarında “Ben ülkesini teftişe çıkan küçük bir kralım” diyerek kendince bir eğlence yarattğını, geçtikleri kasaba ve köylere bir takım uydurma adlar taktığını anlatır anılarında.
Sanat tarihinin bu eşsiz insanı çocukluk nedir bilmedi, Ölünceye dek kendi çocuk ruhuna bağlanıp kaldı. Bu nedenle Mozart yaşamı boyunca iyi ve saf karakteri yanında çocuksu neşe ve espri (mizah) anlayışını hep muhafaza etti.
Hayatın küçük zevklerinden tat almaya bayılırdı, ümitsizliğe düşmek harcı değildi. İnsanlarla beraber olmaktan ve onlarla neşeli konuşmalar yapmaktan hoşlanırdı. Bilardo oynamak, Türk kahvesi içmek ve dans etmek ona büyük keyifler verirdi.
Kariyeri, onur ve şan yönünden parlak biçimde sürmesine rağmen maddi durumunu düzeltmedi. Yaşamı boyunca sonu gelmeyen para sıkıntısı çekti. Ona övgüler yağdıran krallar bile hasis davrandılar. Sadece dersler vererek ve halk konserleriyle yetinerek hayatını kazanmaya çalıştı.
Mozart’ın otuz altı yaşını doldurmadan vakitsiz ölümünde çocukluğunda geçirdiği ağır hastalıkların ve yapılan yıpratıcı yolculukların etkisinin büyük olduğu kabul edilmektedir.
Cenazesi fakir cenazeler için uygulanan biçimde kaldırıldı. Mezarının nerede olduğu ise bilinmemektedir. Söylenenlere göre, Mozart’ın tanıdığı insanlar arasından sadece altı kişinin katıldığı katedraldeki cenaze duasından sonra bu küçük kafile şiddetli yağmur nedeniyle mezarlığa kadar tabuta eşlik edemeyince cenaze aceleye getirilerek dilenciler için ayrılan bir mezara gömüldü. En fenası, bütün araştırmalara rağmen bu mezarın yeri öğrenilemedi, tabutun nasıl olup ta sahipsiz kaldığı ise ölüm sebebi gibi hiç bir zaman anlaşılamadı.
Operaları: “Apollo et Hyacinthus” (1767), “Bastien ve Bastienne” (1768), “La Finta Semplice” (1768), “Mitridate” (1770), “Ascanio in Alba” (1771), “İl Signo di Scipione” (1772), “Lucia Silla” (1772), “La Finta Giardiniera” (1775), “İl re Pastore” (1775), “Zaide” (1780), “İdomeneo” (1781), “Saraydan Kız Kaçırma” (1782), “Loca de Cairo” ve “La Sposo Delluso” (1783), “Tiyatro Müdürü” (1786), “Figaronun Düğünü” (1786), “Don Juan” (1787), “Cosi Fan Tutte” (1790), “Sihirli Flüt” (1791), “Titus” (1791).
Bunlardan başka ses için kırk yedi düet, terset ve kuartet, altı oratoryo ve kantat, kilise müziği için pek çok eseri vardır. Bunlar arasında on beş orkestra duası, “Requiem” motetler, hymnler ve on beş orkestra ve org sonatı başta gelir. Mozart bunlardan başka otuz sekiz “lied”, iki terset ve yirmi iki kanon bırakmıştır.
Orkestra eserleri: Kırk sekiz senfoni - ki en meşhurları Re majör (1786), mi bemol majör, sol minör ve do majör “Jupiter” (1788)’dir- ; otuz üç divermenti ve serenad, yirmi dokuz orkestra parçası, kırk bir dans.
Konçertoları: Yedi tane keman için, bir tane iki keman ve bir tane de keman ve viyola için “sinfonia konsertante”, birer tane fagot, obua, klarnet için ve bir tane flüt ve arpa için, üç tane flüt, beş tane korno için. Yirmi beş tane piyano için konçerto, birer tane de iki ve üç piyano için konçerto.
Piyano eserleri: yirmi iki sonat ve fantazi, on beş varyasyon, yirmi beş parça piyano konçertoları için kadans, dört el için sonat, varyasyon ve füg.
Oda müziği eserleri: Kırk beş piyano ve keman için sonat ve varyasyon, sekiz tane piyanolu trio, iki tane piyanolu kuartet, üç tane yaylı sazlar triosu, yirmi sekiz tane yaylı kuarteti; iki flütle, bir obuayla, yedi yaylı kentet ve klarnet kenteti.
Mozart’ın bütün eserleri Dr. Ludwig Köchel tarafından kronolojik olarak sıralanmış ve numaralandırılmıştır.
Klasik dönemde kuşkusuz Türk adını müzikte en çok duyuran besteci Mozart’tır. Sonat, konçerto, opera ve balelerinde Türk vurma çalgılarını ya da renklerini kullanmıştır. 1775’de yazdığı “Türk Marşı” ile 1782’de yazdığı “Saraydan Kız Kaçırma” operası bunların içinde en ünlüleridir.