Kimdir? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kimdir? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
31 Aralık 2012 Pazartesi

Eşref Bitlis Kimdir?

             Eşref Bitlis 'in Hayatı 
1933-1993

  Malatya dünyaya geldi. 1952 yılında Kara Harp Okulu'ndan Teğmen rütbesi ile mezun oldu.  Almanya'da dil eğitimini tamamladıktan sonra 1969 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi'nden mezun oldu. 1973'de Alman Harp Akademisi'ni tamamladı. Bir yıl Kara Harp Akademisi'nde başöğretmen olarak görev yaptı. 

1978'de Tuğgeneral oldu ve Bolu Komando Tugay Komutanlığına getirildi. 1982'de Tümgeneral ve Kıbrıs 28. Tümen Komutanı oldu. 1986'da Korgeneral rütbesi aldı. 1988'de Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı oldu. 

1990'da Orgeneral rütbesi aldı ve Jandarma Genel Komutanlığı'na atandı.. 

Bitlis bölgede konuşlanmış durumda bulunan Çekiç Güç Kuvvetlerinin Türkiye'den ayrılması gerektiğini açıklıyor ve ABD'nin Kuzey Irak'da oluşturmaya çalıştığı Kürt Devleti'nin Türkiye'nin zararına olduğunu söylüyordu. Bu nedenle ABD büyükelçiliği tarafından birkaç defa Hükümete şikayet edildiği iddia edildi. 

17 Aralık 1992'de Çekiç Güç'e bağlı Amerikan savaş uçakları, kendilerine bildirildiği halde Irak'ın Selahattin kentine gitmekte olan Bitlis'in helikopterine taciz uçuşu yapar ve helikopteri inişe zorlarlar. 

Eşref Bitlis 17 Ocak 1993'de henüz çözümlenmemiş bir şekilde uçağının düşmesi sonucu öldü.
29 Aralık 2012 Cumartesi

Metehanın Hayatı

Metehan Kimdir?
 
Mete veya Mao-tun d. M.Ö. 234 - ö. M.Ö. 174), M.Ö. 209 - M.Ö. 174 arasındaki Hun (Hiung-nu) hükümdarıdır

Hayatı Tahta çıkış
Çin yazıtlarında geçen hikayeye göre, babası Teoman, kendisi yerine üvey annesi Yenşi'nin oğlunu tahta çıkarmak istedi ve Mete'yi komşu kavim olan Yüeçilere (Yuezhi) rehin olarak gönderdi. Babası, ardından Yüezhi'lere savaş ilan ederek Mete'yi öldürtmek istedi. Mete, babası Teoman Yüeçilerin topraklarına girmeden Yüeçilerin elinden kaçtı. Babası bu kadar zorlukları atlatmasının ardından hakkını vermek için emrine bir birlik verdi. Sonunda da Mete öz babasını, üvey annesi ve kardeş(ler)ini öldürüp kağan oldu. (M.Ö. 209).



İsim:  metehan.jpg
Görüntüleme: 20329
Büyüklük:  9,7 KB (Kilobyte)


Ok hikâyesi
Çin kaynaklarına göre eğer okunu bir yöne yöneltirse emrindeki askerlerin hepsi o hedefe ok atarak hemen yok ederdi. Bunu sıkça yapardı. Bir gün okunu en sevdiği atına çevirdi. Askerlerinden bazıları tereddüt etti. Bunun üzerine okunu sırayla tereddüt edenlerin üzerine çevirdi. Atına ok atmakta tereddüt eden askerlerinin hepsi atılan oklarla öldürüldü. Böylece küçüklükten beri oynadığı okunu hedefe çevirme oyunu emirlerinin tartışılmazlığını da perçinledi. Bir gün emrinde demir disiplini ile yetiştirdiği 10 bin askeri varken okunu babasının üzerine çevirdiğinde askerlerinden hiçbiri tereddüt etmemişti.
Mete Önce Hunlardan toprak talebinde bulunan doğu komşuları Donghu üzerine yürüdü ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Yapılan anlaşmada Donghular yıllık sığır, at ve deveden oluşan bir vergi ödemeyi kabul ettiler ve M.Ö. 208 yılında onları hakimiyetine aldı.

Donghu'yu yendikten sonra, Kuzey Moğolistan'da yaşayan Tunguz gibi halkları da içine kattı. M.Ö. 177-165 yılları arasında Hunların güney batısında, Tanrı Dağları ile Gansu M.Ö. 203'de Yueçi'yi mağlup ederek kendi toprağna kattı.

Ordos'da hakim olmaya çalışan Tahin Türklerini yendi. Çin üzerine sürekli seferler düzenleyerek Sarı Irmak'ın güneyindeki kaleleri egemenliğine aldı. Bu zaferlerle, sonradan Hunlara büyük gelirler getirecek önemli ticari yollarının kontrolüne sahip oldu.

Bölgede yaşayan Altay (Moğol, Tunguz ve Türk vb.) kavimlerini egemenliği altına alarak askeri ve stratejik olarak daha güçlü bir hale geldi.

M.Ö. 200'de Han Hanedanı imparatoru Gaozu'nun (Gao-Di) 320.000 kişilik ordusunu Baideng (bugünkü Datong, Şanşi)'de Peteng Kalesinde kuşattı. Gaozu (Gao-Di) Mete'nin eşine hediyeler gönderdi ve Mete'nin kuzey eyaletlerini Hunlara bırakma ve yıllık vergi ödeme gibi bütün şartlarını kabul etti ve kuşatmadan çıkmasına müsade edildi.Gaozu payitahtı Çang'an(bugünkü Şian)'a dönebildiyse de Mete arada bir Han'ın kuzey sınırını tehdit etmiş ve nihayet M.Ö. 198'de Ganzu barış istemiş ve Han'ın prensesini Tanhu'nun eşi olması ve yıllık haraç ödemesi şartlarıyla antlaşması imzalanmıştır.

Çin savaşından sonra, Mete,Yüzehi ve Wusun'u Hun'un köleleri olmaya zorladı.

Saltanatı boyunca çoğu halklar Hun idaresi altına girdi. Onların tümünü, steplerin bütün göçebe atlı okçularını bir imparatorluk altında birleştirdi. Göçebe tebaalarından başka Mete ayrıca Tarım Havzası'nda kendisine bağlılık yemini eden vaha şehir devletleri kurdu. Onun hem askeri hem de idari yapılanması sonradan birçok merkezi Asya halklarında ve devletlerinde uygulandı.

Bölgesinde askeri gücü ile korku saldı. Savaş taktikleri ve askeri disiplini sayesinde Çin İmparatorluğu'nu ve çevre kavimlerle yaptığı savaşları kazandı. Ordusu savaş zamanında toplanan sivillerden oluşmuyordu. Onun yerine sürekli eğitimli ve savaşa hazır halde bulunan profesyonel askerlerden oluşmaktaydı. Hakim olduğu bölgelerdeki geniş tahıl ve yiyecek kaynakları ile ordusunu ayakta tutabiliyordu.

Mete, M.Ö.174 yılında öldüğünde, birçok kavimleri çatısı altında birleştiren büyük bir imparatorluk geriye bıraktı. Bu imparatorluk yaklaşık 18 milyon km2 büyüklüğe sahipti. İmparatorluğunun sınırları doğudan batıya Japon Denizi'nden İdil Nehrine ve kuzeyden güneye Sibirya'dan Tibet ve Keşmir'e uzanıyordu. Hunların karşılarında bulunan tek düzenli ve güçlü kuvvet olan Çin ordusunun, iç karışıklıklar nedeniyle idari zaafiyet içinde olması Mete'nin devletini kolayca büyütmesine sebep gösterilir
25 Aralık 2012 Salı

Yavuz Sultan Selim kimdir?

Yavuz Sultan Selim  


Yavuz Sultan Selim 10 Ekim 1470 de doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun'dur. Gülbahar Hatun Dulkadiroğulları beyliğindendir.  Sert tabiatlı ve cesurdu. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı. 

Babası Sultan İkinci Bayezid, padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı'na tayin etti. Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletler de ilişkisi oldu. Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular. 

Çok güzel ata biniyor, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanıyordu. Güreşmekte, ok ve yay yapmada üstüne yoktu. Harpten hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Çok mütevazi bir kişiliğe sahip olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı. Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etti: "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Humayun benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi. Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara "Sakalımı ele vermemek için kesiyorum" dediği rivayet edilir. Bir kulağına da küpe takardı. 22 Eylül 1520'de "Aslan Pençesi" denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etti. Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler. 

ÇALDIRAN SAVAŞI
Yavuz Sultan Selim, babası Sultan İkinci Bayezid ve kardeşleri ile taht mücadeleleri vererek tahta çıktığında, Osmanlı Devleti sıkıntılı bir dönem yaşıyordu. Bu bunalımlı dönemin en büyük sebebi Doğu'daki Şii-Safevi Devletiydi. Bu devletin ortadan kalkmasıyla huzur sağlanacak ve Türkistan yolu Osmanlılara açılacaktı. Yavuz Sultan Selim'in en büyük amacı doğudaki bütün Türk İslam devletlerini tek bir devlet çatısı altında birleştirmekti. Yavuz Sultan Selim, 1514 yılı baharında ordusuyla birlikte İran seferine çıktı. Osmanlı kuvvetleri, Erzincan'dan Tebriz'e doğru yürüyüşüne devam etti. Çaldıran'da 23 Ağustos 1514'te yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri büyük bir zafer kazanırken, Safeviler bozguna uğradılar. Şah, kaçarak hayatını zor kurtardı. Yavuz yoluna devam ederek Tebriz'e girdi. Şehirdeki birçok sanatçı ve ilim adamı İstanbul'a gönderildi. Bu zafer sonucunda Şah İsmail eski prestijini kaybetti. Bu sayede Doğu Anadolu'da Osmanlılar için bir tehlike kalmamış oldu. 15 Eylül 1514'te de Tebriz'den Karabağ'a hareket eden Yavuz'un amacı, kışı orada geçirip, baharda İran'ı tümüyle almaktı. Ancak şartlar müsait olmadığı için Amasya'ya gidildi. Çaldıran Zaferi'nden sonra, Erzincan, Bayburt kesin olarak Osmanlı hakimiyetine geçti. Kemah kalesi alındı. 12 Haziran 1515'de kazanılan Turnadağ zaferi ile Dulkadiroğlu beyliğine son verildi. Diyarbakır, Mardin ve Bitlis Osmanlı hakimiyetine girdi. Böylece Anadolu'da Türk birliği sağlanmış oldu.

MERCİDABIK ZAFERİ
Fatih Sultan Mehmed devrinden kalan anlaşmazlık ve İran Seferi, Mısırlıların ve Safevilerin ittifak yapmalarına neden oldu. Yavuz Sultan Selim, bu ittifakın yapılacağını öğrenince Mısır seferine karar verdi. Yavuz Sultan Selim, 5 Haziran 1516'da Mısır seferine çıktı. 27 Temmuz günü Osmanlı Ordusu Mısır sınırına dayanmıştı. Mısır Sultanlığına bağlı Antep (18 Ağustos 1516) ve Besni (19 Ağustos 1516) kaleleri birer gün arayla teslim oldular. Ancak asıl savaş 24 Ağustos 1516'da Mercidabık'da oldu. Mısır Ordusu Osmanlıların ezici top ateşi karşısında fazla dayanamadı. Mısır hükümdarı Gansu Gavri ölü olarak bulundu. Kazanılan Mercidabık zaferi sonunda Suriye'nin kapıları Osmanlılara açılmış oldu. 

MEMLÜKLER VE RİDANİYE ZAFERİ
28 Ağustos 1516'da Halep'e giren Yavuz Sultan Selim hiçbir direnmeyle karşılaşmadan şehri teslim aldı. Hama (19 Eylül 1516), Humus (21 Eylül 1516) ve Şam (27 Eylül 1516) aynı şekilde teslim olurken, Lübnan emirleri de Osmanlı hakimiyetini kabul ettiler. Yoluna devam eden Yavuz 30 Aralık 1516'da Kudüs'e, 2 Ocak 1517'de Gazze'ye girdi. Mercidabık Savaşı'ndan sonra Mısır'ın başına Tumanbay geçti. Tumanbay Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi, barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini öldürmüş ve Venediklilerden top ve silah alarak Ridaniye'de kuvvetli bir savunma hattı kurmuştu. Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte, ilkçağdan beri hiçbir komutanın cebren geçemediği Sina çölünü 13 günde geçerek, Ridaniye'de Mısır Ordusu ile karşılaştı. Mısır Ordusu'na, El-Mukaddam Dağının etrafını dolaşarak güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu manevra sayesinde Mısır Ordusunun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirdi. 22 Ocak 1517'de Ridaniye Zaferi kazanıldı. Bu zaferle birlikte Memlük Devleti tarihe karıştı. 

HALİFE YAVUZ SULTAN SELİM
24 Ocak 1517'de Kahire alındı. 4 Şubat 1517'de Yavuz büyük bir törenle Kahire'ye girdi ve Mısır Memlüklerine bağlı Abbasi halifeliğine son verdi. Yakalanan Tumanbay idam edildi. Mısır Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mısır Osmanlı hakimiyetine girdi. Ayrıca Hicaz ve yöresi de Osmanlı topraklarına katıldı. Doğu ticaret yolları tamamen Osmanlıların eline geçti. Elde edilen ganimetler ve alınan vergilerle Osmanlı Hazinesi doldu. 6 Temmuz 1517'de Emanet-i Mukaddese (Mukaddes Emanetler) denilen ve aralarında Hz.Muhammed'in (S.A.V) hırkası, dişi, sancağı ve kılıcı da bulunan eşyaları, Hicaz'dan Yavuz Sultan Selim'e gönderildi. 29 Ağustos 1516'da Hilafet Abbasi soyundan Osmanlı Soyuna geçti. Yavuz Sultan Selim, Ayasofya Camii'nde yapılan bir törenle, son Abbasi halifesi Üçüncü Mütevekkil'den (kendi deyimiyle Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn) Haremeyn-i Şerifeyn, yani Mekke ve Medine'nin hizmetkarı ünvanını devraldı ve böylece bütün Müslümanların dini ve siyasi lideri oldu. Rivayete göre, Üçüncü Mütevekkil kürsüye çıkıp, Halifeliği Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han'a devrettiğini açıkladı. Sırtındaki cübbeyi Yavuz'a elleriyle giydirdi. Halifelik nişanlarından sayılan kılıcı elleriyle Yavuz'un beline bağladı. Yavuz Sultan Selim, o andan itibaren Müslümanların dini ve dünyevi lideri oldu. Artık yalnız padişah olarak değil, "halife" olarak da anılacaktı ve ondan sonra gelen tüm padişahlar aynı zamanda halife de olacaklardı. Yavuz Sultan Selim, tahtı devraldığında 2.375.000 km.kare olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 6.557.000 km.kareye çıkarmayı başardı. Devletin gelişmesi için de bir çok faaliyeti oldu. Çok düzenli çalışan bir casus teşkilatı vardı. Bu sayede ülke içinden ve dışından istediği bilgileri alan Yavuz Sultan Selim'in adam seçiminde büyük bir isabet yeteneği vardı. 

İMAR ÇALIŞMALARI (MİMARİ) 
Yavuz Sultan Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılan Haliç Tersanesini kapasite olarak arttırdı. Medreselerin yanında, sosyal ve ticari alanda hizmet verecek birçok bina inşa ettirdi. Hayatı yoğun savaşlarla geçen Yavuz Sultan Selim, Diyarbakır Fatih Paşa, Elbistan Ulu Camii, Şam Salihiye'de Muhyiddini Arabi'ye Camii, İmaret ve Türbesi gibi hayır eserleri de yaptırmaya fırsat bulmuştur. Ayrıca temelini attırdığı İstanbul Sultan Selim Camii'ni bitirmeye ömrü yetmemiş, bu eser oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamamlanmıştır.                                                                                                  
24 Aralık 2012 Pazartesi

Emile Zola kimdir ve eserleri

                   Emile Zola 


Adı Natüralizm ile birlikte anılan Fransız yazar Emile Zola 1840 yılında Paris’te doğdu.   



 Emile Zola 
Babası İtalyan asıllıydı ve mühendisti. Ancak babasını küçük yaşında kaybetti Zola ve bundan sonraki hayatı zorluklarla geçti. Lise tahsilini bile yarım bırakarak çalışmak zorunda kaldı.

 22 yaşına kadar Paris’teki sefaleti yakından tetkik etti diyebiliriz. 1862’de Haşet kitapevinde işe başlayınca şansı döndü Zola’nın. 1864’de ilk hikayeleri basıldı, Figaro gazetesine makale vermeye başladı ve “Les Mysteres de Marseille” adlı romanı Marsilya’da tefrika edildi.


 Yazarlığına duyduğu güvenle, kendisini bütünüyle edebiyata vermek amacıyla Zola, 1866’da Haşet’den ayrıldı ve 1867’de kısa sürede tanınmasını sağlayan “Therese Raquin”i tamamladı. Emile Zola, Balzac’ın “İnsanlık Komedyası”na benzer bir kurguyla hazırladığı “Rugen Macquart’lar” ya da açık ismiyle “İkinci İmparatorluk idaresi altında bir ailenin doğal ve toplumsal tarihi” dizisiyle 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Fransa toplumunun derinlemesine bir çözümlemesine girişti. 


Toplam 21 kitaptan oluşan “Rugen Macquart’lar”, onun en tanınmış romanları  Nana , Germinal ve “Meyhane”yi de kapsar. 
1871 tarihinde başlayan bu dizisi ile birlikte, Fransa’da Natüralizm akımının da öncüsü oldu Zola. Gerçekçiliğin sıradanlaştığı ve etkisini yitirdiği bir dönemde, kendi yöntemleriyle diğerleri arasındaki ayrımı belirtmek için kullanmıştı Natüralizm vurgusunu ve romanı bilimselleştirmeyi amaçlıyordu. Natüralizmin o dönem Fransa’sında ve ardından başka ülkelerde -özellikle Türkiye’de- büyük yankılar uyandırdığını ve yazarlar arasında benimsendiğini söyleyebiliriz.



 Ancak Natüralizmin karşıtları da çoktu ve Fransız edebiyatındaki ilk gerici akım Natüralizme bir tepki olarak gelişti.


Zola’nın edebiyat dışındaki şöhreti, “Dreyfus Davası”nda gösterdiği aydın tavrından kaynaklanmıştır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden Yüzbaşı Dreyfus’u -hükümetin bütün baskılarına rağmen- savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, bir süre Londra’da yaşamak zorunda kaldı. Ancak davanın yeniden görülmesini de sağlamıştı. Sonuçta adalet yerini bulunca ülkesine dönen Zola, 1902 sonbaharında -yatak odasında- duman zehirlenmesinden öldü. 


Emili Zola  kitapları

1-Nana 
2- Meyhane
3-Bir Aşk Sayfası
4-Therese Raquin 
5-Paris Yıldızı
6-Germinal
7-Gerçek
8-Emek (2 Cilt)
9-Toprak
10-Rahip Mouret'nin Günahı
11-Yaşama Sevinci
12-Hayvanlaşan İnsan
13-Paris'in Karnı
14-Oyun Bitti
15-Paris Yaşamı

Emile Zola Eserleri

doktor paskal(1893) 
there se raquin(1867) 
meyhane(1877) 
germinal(1885) 
toprak(1887) 
hayvanlaşan insan(1890) 
bozgun(1892) 

Bağımsız eserleri

rahip mouret'ini günahı(1875) 
bir aşk sayfası(1878) 
dl bereketi(1899) 
emek(1901) 
gerçek(1903)

Rıfat ılgaz kimdir?

 

Rıfat Ilgaz  


1940'ların toplumcu-gerçekçi şairlerinin başta gelenlerindendir.

1911 yılında Cide'de doğdu.Şiir yazmaya ortaokul öğrencilik yıllarında başladı.İlk şiiri 27.07.1927'de, günlük Nazikter gazetesinde yayınlandı.Ayrıca; Açıkgöz(Kastamonu) , Güzel İnebolu ve Güzel Tosya gazetelerinde şiirleri ve yazıları yayınlanmaya başladı.

Lise yıllarında babasının ölümü nedeniyle buradan ayrıldı.Yatılı olarak Kastamonu Muallim Mektebi'nde öğrenim gördü.1930 yılında mezun oldu.Altı yıl süreyle Gerede, Akçakoca, Hendek ile Düzce arasında Gümüşova'da ilkokul öğretmenliği yaptı.Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü 1938 'de bitirdi ve Adapazarı Ortaokulu Türkçe Öğretmenliğine atandı.

1939'da İstanbul Karagümrük Ortaokulu'nda Türkçe Öğretmenliğine başlayan Ilgaz'ın, yazı ve şiirleri büyük dergilerde yayınlanmaya başladı.1940 'da Çığır, Oluş, Ulus, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle ve Yeni İnsanlık dergilerinde şiirleri çıktı ve aynı yıl Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi.Hasan Tanrıkut, Sabahattin Kudret Aksal, Salah Birsel'le tanıştı.Ömer Faruk Toprak ile 9 Eylül 1042'de Yürüyüş Dergisi'ni çıkardılar.Bu dergide Orhan Kemal, Sait FAİK, Cahit Irgat, A.Kadir, Nazım Hikmet (İbrahim Sabri) ile birlikte çalıştılar.

1943'te ilk kitabı 'Yarenlik'i yayınladı.Şiirleri olağanüstü bir ilgi gördü.Ocak 1944'de 'Sınıf'adlı şiir kitabı çıktı.Sıkı yönetim kararı ile toplatıldı.Pertev Naili Boratav 'Sınıf' için:'Yeni Türk şiirine inanmayanlara, Rıfat Ilgaz'ın kitabını okuyup anlamalarını dilemekten başka yapılacak birşey yoktur' diye yazdı.

1945'te Gün Dergisi çıktı.Ilgaz bu dergide sekreterdi.Bu dergide yazıları yayınlandı. Aziz Nesin'in Cumartesi Dergisine ortak oldu.Seçici kurulda çalıştı.1946'da Esat Adil, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ile birlikte Gerçek Gazetesini çıkardılar.1946 Ekim ayında Yığın Dergisini'ni Esat Adil ve Adil Yağcı ile birlikte çıkardılar.

Öğretmenliğe yeniden döndükten sonra Boğazlayan-Yozgat'a tayini çıktı.Hastalığı nedeniyle Validebağ Sanatoryumunda yattı.Şubat 1947'de Sebahattin Ali, Aziz Nesin ve Mim Uykusuz'un çıkardığı Marko Paşa kadrosuna girdi.Sık sık kapatılan bu derginin daha sonraları sorumlu müdürlüğünü üstlendi.

Malum Paşa, Merhum Paşa, Hür Marko Paşa gibi dergilerin adı sık sık değişiyordu.1950'li yıllarda Ilgaz, gazetecilik yapmaya başladı.Sakıncalı olduğundan gazeteler ve dergiler imzalarına pek yer vermediler.

1952-1960'da Tan Gazetesi'nde dizgici-düzeltmen ve röportaj yazarı olarak çalıştı.Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk'un çıkardığı Dolmuş Dergisi'ne 'Stepne' takma adıyla yazılar yazdı.Hababam Sınıfı, Pijamalar(Bizim Koğuş) , Don Kişot İstanbulda bu dergide dizi olarak yayınlandı.Hababam Sınıfı'nı da isminin sakıncalı olması nedeniyle 'Stepne'(Yedek Lastik) takma adıyla yazdı.Ocak 1953'te Devam adlı şiir kitabını çıkardı ve bu kitap da toplatıldı.

1961 Anayasası yürürlüğe girdikten sonra kendi adıyla yazı ve şiir yayınlama özgürlüğüne kavuşan Rıfat Ilgaz Demokrat İzmir, Akbaba, Vatan, Yeni Gün, Yeni Ulus gibi yayın organlarında ve kimi edebiyat dergilerinde yazı yazabildi.Sınıf Yayınları'nı kurdu ve kendi kitaplarını yayınlayabildi.1970'te Basın Şeref Kartı'nı aldı.1974'te emekli oldu.Doğum yeri olan Cİde'ye yerleşti.

12 Eylül 1980 döneminde göz altına alındı..Tutukluluğu sona erince İstanbulda oğlu Aydın Ilgaz ile birlikte ölümüne kadar yaşamaya başladı.Bu olaylar 'Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra' adlı kitabında anlatılır. Onu hepimiz Hababam Sınıfı'nın yazarı olarak bildik.Altmış kitabı olmasına karşın onun şairliğini, romancılığını ve öykü yazarlığını unutmamamız gerekir.

Kitaplarında; çağdaş, ileri görüşlü, ulusumuzdan yana birlikteliği önerir. Yıllarca bizden kendisini uzaklaştırmaya çalışan yönetimlerden sonra, demokrasi yolunda ülkemizdeki gelişmeler Rıfat Ilgaz adını yeniden yücelttiyse de, Sivas Olaylarının acısına dayanamayan duyarlılığı 7 Temmuz 1993 günü aramızdan ayrılmasına neden oldu.
ESERLERİ
Şiir kitapları:
Yarenlik (1943) , Sınıf (1944) , Yaşadıkça (1948) , Devam (1953) , Üsküdar’da Sabah Oldu (1954) , Soluk Soluğa (önceki kitaplarından seçmelere eklemelerle,1962) , Karakılçık (1969) , Uzak Değil (1971) , Güvercinim Uyur mu (1974) , Kulağımız Kirişte (1983) , Ocak Katın Alagöz (1987) Ömer Faruk Toprak Ödülünü kazandı.


Romanları:
Karadeniz'in Kıyıcığında (1969, önce oyun olarak çıktı,1965) , Karartma Geceleri (1974) , Sarı Yazma (1976) , Yıldız Karayel (1982) ile 1982 Madaralı Roman Ödülü'nü ve 1982 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı

Tiyatroları:
Basılmış oynanmamış veya oynanmış, yayınlanmamış oyunları da olan Ilgaz'ın tiyatro türünde en ünlü eserleri Hababam Sınıfı (ilk oyun.1966, bas.1967) ve Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (ilk oyun.1969, Ibiş oyunuyla, bas.1971) , Abbas Yola Gider (1971) adlı kitaplarıdır.


Mizah:
Önce iki hikaye kitabı çıkardı: Radarın Anahtarı (1957) , Don Kişot Istanbul'da (1957) : sonra iki roman: Hababam Sınıfı (1957,10. b.1972, filme de alındı: 1975) ve Pijamalılar (Bizim Koğuş) (1959) . Bunları, gene mizah türünde pek çok hikaye izledi: Kesmeli Bunları (1969) , Nerde O Eski Usturalar (1962) , Saksağanın Kuyruğu (1962) , Şevket Usta'nın Kedisi (1965) : Geçmişe Mazi (1965) , Garibin Horozu (1969) ve 1972'de çıkan on kitap: Altın Ekicisi, Palavra, Tuh Sana,
Çatal Matal Kaç Çatal, Bunadı Bu Adam, Keş, Al Atını, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Uyanıyor.
Daha sonra yayımlanan mizah türündeki kitapları, Palavra (hikayeler,1982) ,
Rüşvetin Alamancası (1982) , Çalış Osman Çiftlik Senin (hikayeler,1983) , Sosyal Kadınlar Partisi (hikayeler 1983) ,
Apartıman Çocukları (roman,1984) , Hoca Nasrettin ve Çömezleri (roman,1984) , Hababam Sınıfı Icraatin îçinde (1987) , Şeker Kutusu (1990) , Dördüncü Bölük (1992)

Anılar:
Yokuş Yukarı(1982) , Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra(1986)

Güncel:
Nerde Kalmıştık (1984) , Cart Curt (1984) köşe yazılarını topladığı kitaplarıdır.


Çocuk kitapları:
Halime Kaptan (1972) Kumdan Betona (1976) , Öksüz Civciv (1979) , Bacaksız Kamyon Sürücüsü (1977) , Cankurtaran Yılmaz (1979) , Bacaksız Sigara Kaçakçısı (1980) , Bacaksız Okulda (1980) , Bacaksız Tatil Köyünde (1980) , Bacaksız Paralı Atlet (1980) , Küçükçekmece Okyanusu (1983) , Apartıman Çocukları (1984) , Çocuk Bahçesinde(1993)