Homeros etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Homeros etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
27 Aralık 2012 Perşembe

Homeros

  
                    Homeros


Eski Yunan edebiyatının ünlü destan şiirleri İlyada ve Odysseia'nm yazarı olarak bilinir. Homeros'un nerede, ne zaman ve nasıl yaşa­dığını kesin olarak bilen yoktur.  Ne var ki, özellikle Yu­nanlılar, Homeros'a ilişkin anlatılanların ço­ğunun doğru olduğuna inanırlar. Homeros çok az kişinin okuma yazma bildiği bir tarihte kent kent dolaşan halk ozanlarının en büyüğü sayılır. İleri yaşta kör olduğu, yoksul düştüğü, gene de eşsiz güzellikteki şiirlerini okumak için Yunanistan'ı bir uçtan öbürüne kat ettiği anlatılanlar arasındadır.Homeros'un, Truva Savaşı'nı anlatan ünlü destan şiirleri İlyada ve Odysseia Atina'da dört yılda bir düzenlenen Panathenaia adlı büyük bir festivalde okunurdu. Homeros'un destanları, dinleyenleri coşturan serüvenlerle doludur. Bunun yanı sıra ahlaksal ve eğitici yanlan da vardır.

Yunanlı yazarlar, Homeros'un yaşadığı dö­nem için farklı tarihler öne sürerlerse de, ünlü şairin büyük bir olasılıkla İÖ 8. yüzyılda yaşadığı sanılmaktadır. Doğum yeri de tartış­malıdır. Atina, Kolophon (bugün İzmir'in güneyinde Değirmendere) İthake, Argos, Rodos, İzmir ve Sakız Adası gibi yerler varsayımlar arasındadır. Öte yandan, Eski Yunan dili ve tarihi konusunda inceleme yapan günümüz araştırmacıları, Homeros'un büyük bir olasılıkla Anadolu'nun batı kıyıla­rında, eskiden İyonya adı verilen bölgede yaşamış olabileceğini ileri sürmüşlerdir.
İlyada ve Odysseia destanlarının yazarına ilişkin varsayımlar arasında Odysseia'nm ya­zarının bir kadın olabileceği de vardır. Bazı uzmanlar da bu destanların bir değil birkaç kişi tarafından yazılmış olabileceğini ileri sür­mektedir. Onlara göre, çok uzun yıllardır dillerde dolaşan bu şiirleri günün birinde birisi Homeros adı altında derlemiş olabilir.
Gerçek ne olursa olsun, zamanımızdan yüzlerce yıl önce yazılmış olan İlyada ve Odysseia etkilerini bugün de sürdüren edebi­yat başyapıtlarıdır.


Kayna

Homeros

                            Homeros


  Yunan kültürünün en parlak örneklerinden olan ve Yunan mitolojisini temellendiren iki epik destandan sözedeceğiz bugün; “İlyada” ve “Odysseia”dan… Yaklaşık 3000 yıl öncesine, İ.Ö 1000′li yıllara kadar uzanır dünyanın en sevilen fantastik hikayelerinin ortaya çıkışı. 

Bilgi yarışmalarının kolay sorularındandır bu destanların yazarı. Homeros yanıtına hepimiz katılırız, ama böyle bir insanın gerçekten yaşayıp yaşamadığı hakkında kesin bir bilgi de yok elimizde.


Bazı edebiyat tarihçilerine göre, tarihin fantastik yorumları olan “İlyada” ve “Odysseia”, yüzlerce yıl içerisinde, birçok şairin katılımıyla vücut bulmuş Anonim eserlerdir. Ancak, kim ve kimler tarafından kaleme alınırsa alınsın, insanlık tarihinin yarattığı en önemli metinler oldukları asla tartışılmayacaktır.
İLYADA
Homeros imzalı iki destan birbirini tamamlayıcı niteliktedir ve yirmi yıla yayılan ana hikaye “İlyada” ile başlar. Çanakkale yakınlarındaki Truva (Troya) kenti kuşatması; savaş, kahramanlık, dostluk, aşk, ihanet, intikam gibi duyguların işlenmesine zemin teşkil etmiştir. Tanrıça Hera, Athena ve Afrodit arasındaki güzellik yarışmasının hakemi yapılan Paris, -aldığı rüşvet sonucu- Afrodit’i birinci ilan eder. Afrodit’in Paris’e verdiği rüşvet, ölümlü kadınların en güzel Helen’dir. Ancak Helen, Lecademon kralı Menealos’un karısıdır. Tanrıçanın büyüsü ile Paris’e aşık olan Helen, onunla birlikte Troya kaçar. Öfkelenen Menelaus, kardeşi Agamemnon, yarı ölümlü kahraman Akilleus, insanların en kurnazı Odysseus ve bazı Yunan prensleri ile birlikte Troya’ya çıkarma yapar. On yıl süren savaşlardan bir sonuç alınamayacağı sanılırken, Odysseus’un bulduğu bir hileyle; o ünlü tahtadan at esprisiyle, kentin kapılarını açmayı başarır kuşatmacılar ve İllios (Troya) kenti düşer, Adalet yerini bulur.
ODYSSEIA

Dostu Agamemnon’un yanında savaşmak için karısı Penelope ve oğlu Telemakhos’u geride bırakarak Troya’ya doğru yola koyulan İtaka kralı Odysseus’un savaşın bitimi ile başlayan olağanüstü serüvenlerini anlatır “Odysseia” destanı. Kurnaz ama biraz sivri dillidir kahramanımız; dönüş yolculuğunda tutulduğu fırtına karşısında deniz tanrısı Poseidon’a meydan okuyunca, tanrının gazabına uğrar ve bir türlü evinin yolunu bulamaz. On yıl sürer Ege denizinin bir yakasından bir yakasına savruluşu (bugün bir iç deniz gibi görünen Ege, Antik çağlar için bir okyanus algılamasındadır ve böylelikle mesafe kavramının yaşanılan bölge ile sınırlı olduğunu bir kez daha anlarız). Tek gözlü, insan yiyen devleri, gemicileri baştan çıkaran sirenleri ve Yunan mitolojisinden çıkıp gelen daha nice tehlikeyi savuşturan Kral, ülkesine döndüğünde karısını -kendisinin vasiyetine uygun olarak- evlilik hazırlıklarında bulur. Yarışmayı kazanan prens olacaktır kraliçenin eşi. Kılık değiştiren Odysseus, teker teker yener koca adaylarını ve hem karısına hem de tahtına kavuşur.

Homeros ve Eski Yunan edebiyatı

Edebiyatın geliştiği ilk uygarlıktır Eski Yunan. Elbette Anadolu’da, Mezapotamya’da, Mısır’da yaşayan diğer topluluklarda da güzel sanatlara karşı bir ilgi olmuştur, ama Yunan şiiri düzeyinde bir eser göstermek mümkün değildir. Bu anlamda, tüm şairlerin babasıdır Homeros! Yeryüzünde şan ve şerefin en büyük erdem kabul edildiği çağlara en uygun düşen edebi tarzdır şiir. Olaylar, karakterler, hurafeler, örf ve adetler de şairlerin zihinlerindeki imgeleri ateşleyici kaynaklardır elbette. Destanlara hakim olan gerçeküstü, fantastik ve metafizik öğeler, yalnızca yazarların tahayyül gücüne mal edilemez; insanlarla tanrıların yanyana getirildiği bu manzum hikayeleri yaratan toplulukların dünyayı yorumlayışının kendisi fantastiktir aslında. Homeros’un metinlerindeki; erkekler arasındaki dostluk, tanrıların hazırladığı bir kader olarak aşk, kendini hep hissettiren cinsellik, kadınların ihaneti, toplumun her çeşit beceriye hayranlık duyma eğilimi, yarışmaların yaygınlığı, eğlence tutkusu ve coşkunluk gibi motifler, Eski Yunan toplumunun yaşam biçimlerinin ve ruh halinin yansıması olarak, gerçeküstü bir anlatımın ardındaki somut gerçeklerdir.

Dikkat edilecek olursa, olayların felsefi yorumları yoktur “İlyada” ve “Odysseia”da, ama bu olayların, çevrenin, giysilerin, karakterlerin inceden inceye tasvir edilişi hemen farkedilir. “Şair görmüştür, size de gösterir. Gördükleri ona tesir etmiştir, o da bu tesirleri size nakleder… Homeros’u okuyun, o her şeyi, herkesin her gün karşılaştıklarını bile tasvir eder; mesela adanın su ile çevrildiğini, öğleyin güneşin tam tepemizde olduğunu yazmaktan imtina etmez.Her şeyi tasvir etmek zorundadır, çünkü onun çağında her şey ilgilendirir okuyucuyu”. Tekrarlar yapar, ama bıktırıcı değildir. Çünkü yaptığı tekrarlar, farklı anlarda yeniden ortaya çıkan duygulardan kaynaklanmıştır ve bu tekrarlar, sözel kültürün etki yaratma araçlarıdır aynı zamanda.

İlk bakışta çok eskimiş ve çocuksu gelebilir Homeros’un destanları. Mitolojiden, fantastik anlatımdan hoşlanmayanlar ise onları saçma bulacaklardır. Oysa bu metinlerde, insanoğlunun yüzyıllardan beri değişmeyen pek çok temel dürtüsü, duygusu vardır. Onları tüm zamanlarla çağdaşlaştıran yani “klasik” yapan işte bu özellikleridir. Üstelik, “İlyada” ve “Odysseia, bir yandan Yunan tragedyalarının habercisidir, diğer yandan, yalın bir dille kaleme alınan daha doğrusu söze dökülen destanlardaki anlatım tarzı; geçmiş ve şimdi arasında gidip gelerek -zaman akışını kırarak- aktarılan hikayeler, modern edebiyatın bilinç akışı tekniğinin öncüsüdür. Usluptaki sadeliğin asıl nedenini ise, o çağlarda sözlü anlatımın müzik eşliğinde yapılmasında bulabiliriz. Ancak bu sadelik, bir cansızlık anlamına gelmez; tersine, çok canlı ve eğlenceli bir havası vardır Homeros hikayelerinin. Yukarıda da belirttiğim gibi, gördüğü, bildiği insanlar, mekanlar ve eşyalardır onun anlattıkları. “Homeros, sürülmüş bir tarlayı, buğday-yürekli ekmeği, kuşların uçuşunu, yontulmuş bir iskemleyi, limanda bir gece-göğüne karşı duran gemileri, derede çamaşır yıkayan kadınları anlatır. Yalındır, canlıdır, klasiktir…




Homeros' un ilk filozof oldugunu soyleyen Aristoteles bu savinda haklidir; cunku homeros bir dunya gorusunun habercisi, dunya ve hayatin bir yorumcusudur. suphesiz, homeros' un kullandigi sekil bir siir sekli, bir bilim oncesi seklidir. burada bir de illas - i.o. 750 de bitti.- ile odysseia - i.o. 700 de bitti.- arasindaki hem motiflerde hem de dusuncelerde kendini gosteren nesil ayriligi acik olarak ise karismaktadir. sonralari bilimsel felsefenin inceden inceye ele aldigi sorunlar bu destanalrda kapali bir sekilde ortaya cikmaktadir. nitekim bu destanlarda, ilk-madde nin ne oldugu hakkinda bir sorusturmayi, tektanriciliga dogru bir arastirmayi buluyoruz. ozan, insanlar ve insan hayati uzerine yaptigi sayisiz gozlemleri cok kere birlestirerek genel bir yargiya variyor. onun daha o zaman tanri istencinin insan istenci karsisindaki durumunun ne oldugu sorusunu aydinlatmaya calismasi pek onemlidir (bu sonraki felsefede, istenc ozgurlugu diye adlandirilan sorundur.) homeros 'un dunyasi bastan asagi tanrilarla dolu olan esrarli bir dunyadir; ancak burada insan istenci'nin de buyuk bir onemi vardir, bu istenc kahramanca davranmada oldugu gibi acilara katlanmada da kendini gosterir. bundan dolayi ozan olan-biteni tanri ile insanin ortaklasa yaptiklari bir is olarak anliyor -bu, zamanimiza kadar yasayagelmis bir dusuncedir. hatta odysseia'nin girisinde bastanri, insanlarin kotulugun nedenini kendilerinde, kendilerinin isledikleri gunahta arayacakalrina, tanrilarda aramaya kalkismalarini yerer. -eski hellen mythoslarinda pek cok zulum hareketleriyle karsilasilir; bunun yaninda homeros' un, insanlik serefi ve onuru, evliligin yuksekligi, cocugun onemi -bunu bize babanin, cocugunun kendinden daha degerli olmasini ozlemesi gosteriyor- uzerine soyledigi sozlerin parlakligi bir kat daha artiyor. bundan dolayi sair horatius (spistula I, 2) homeros'un ahlaki, stoali filozoflarin bircogundan daha acik olarak ogrettigini soyleyebiliyor. 

Alıntı

Kay
Kay                       

Homeros


Homeros

Antik çağda yaşamış Anadolulu ozan. Batı Edebiyatı'nın ilk büyük eserleri sayılan İlyada ve Odysseia Destanları'nın yaratıcısı veya derleyicisi olduğu kabul edilir. Yaşamı hakkında çok az bilgi vardır. Kendisinden çok sonraları gelen Klasik Çağ yazarlarınca Truva Savaşı sırasında (Milattan Önce 12. yy) yaşadığı rivayet olunmuşsa da, destanlarında kullandığı dilden hareketle, günümüz araştırmacılarınca Milattan Önce 8. veya 9. yüzyıllarda, Batı Anadolu'da büyük ihtimalle Smyrna'da (bu günkü adıyla İzmir) yaşadığı ifade edilir. Ancak gerçekte Homeros isimli bir şair yaşadıysa bile bu destanları yaratan veya derleyen tek bir ozan olmadığını düşünen araştırmacılar da vardır. Hayatıyla ilgili bir başka rivayet ise kör olduğudur. Fakat destanlarındaki betimlemelerin canlılığından, destanlarını yazdığında kör bile olsa bir zamanlar gözlerinin gördüğü anlaşılır.

Yazdığı destanlar Klasik Çağ Yunan Edebiyatı'nı ve Mitoloji'sini derinden etkilemiş ve bunların aracılığıyla da bütün batı edebiyatına etki etmiştir. İrlandalı yazar James Joyce'un Ulysses'i, İngiliz yazar Shakespeare'in Troilus ve Cressida'sı, Roma'lı şair Virgil'in Aeneid'i Homeros'un destanlarından derin izler taşıyan eserlerdendirler.

Yeryüzünde şan ve şerefin en büyük erdem kabul edildiği çağlara en uygun düşen edebi tarzdır şiir. Olaylar, karakterler, hurafeler, örf ve adetler de şairlerin zihinlerindeki imgeleri ateşleyici kaynaklardır elbette. Destanlara hakim olan gerçeküstü, fantastik ve metafizik öğeler, yalnızca yazarların tahayyül gücüne mal edilemez; insanlarla tanrıların yanyana getirildiği bu manzum hikayeleri yaratan toplulukların dünyayı yorumlayışının kendisi fantastiktir aslında. Homeros'un metinlerindeki; erkekler arasındaki dostluk, tanrıların hazırladığı bir kader olarak aşk, kendini hep hissettiren cinsellik, kadınların ihaneti, toplumun her çeşit beceriye hayranlık duyma eğilimi, yarışmaların yaygınlığı, eğlence tutkusu ve coşkunluk gibi motifler, Eski Yunan toplumunun yaşam biçimlerinin ve ruh halinin yansıması olarak, gerçeküstü bir anlatımın ardındaki somut gerçeklerdir.

Dikkat edilecek olursa, olayların felsefi yorumları yoktur "İlyada" ve "Odysseia"da, ama bu olayların, çevrenin, giysilerin, karakterlerin inceden inceye tasvir edilişi hemen farkedilir. "Şair görmüştür, size de gösterir. Gördükleri ona tesir etmiştir, o da bu tesirleri size nakleder... Homeros'u okuyun, o her şeyi, herkesin her gün karşılaştıklarını bile tasvir eder; mesela adanın su ile çevrildiğini, öğleyin güneşin tam tepemizde olduğunu yazmaktan imtina etmez.Her şeyi tasvir etmek zorundadır, çünkü onun çağında her şey ilgilendirir okuyucuyu". Tekrarlar yapar, ama bıktırıcı değildir. Çünkü yaptığı tekrarlar, farklı anlarda yeniden ortaya çıkan duygulardan kaynaklanmıştır ve bu tekrarlar, sözel kültürün etki yaratma araçlarıdır aynı zamanda.

İlk bakışta çok eskimiş ve çocuksu gelebilir Homeros'un destanları. Mitolojiden, fantastik anlatımdan hoşlanmayanlar ise onları saçma bulacaklardır. Oysa bu metinlerde, insanoğlunun yüzyıllardan beri değişmeyen pek çok temel dürtüsü, duygusu vardır. Onları tüm zamanlarla çağdaşlaştıran yani "klasik" yapan işte bu özellikleridir. Üstelik, "İlyada" ve "Odysseia, bir yandan Yunan tragedyalarının habercisidir, diğer yandan, yalın bir dille kaleme alınan daha doğrusu söze dökülen destanlardaki anlatım tarzı; geçmiş ve şimdi arasında gidip gelerek -zaman akışını kırarak- aktarılan hikayeler, modern edebiyatın bilinç akışı tekniğinin öncüsüdür. Usluptaki sadeliğin asıl nedenini ise, o çağlarda sözlü anlatımın müzik eşliğinde yapılmasında bulabiliriz. Ancak bu sadelik, bir cansızlık anlamına gelmez; tersine, çok canlı ve eğlenceli bir havası vardır Homeros hikayelerinin. Yukarıda da belirttiğim gibi, gördüğü, bildiği insanlar, mekanlar ve eşyalardır onun anlattıkları. "Homeros, sürülmüş bir tarlayı, buğday-yürekli ekmeği, kuşların uçuşunu, yontulmuş bir iskemleyi, limanda bir gece-göğüne karşı duran gemileri, derede çamaşır yıkayan kadınları anlatır. Yalındır, canlıdır, klasiktir...

Homeros,M.Ö. 8. yüzyılda

  Homeros


 


M.Ö. 8. yüzyılda İzmir'de veya Sakız Adası'nda yaşadığı sanılan Homeros, Yunan duygu ve düşüncesinin ilk ürünleri olan İlyada ve Odysseia adlı destanların derleyicisidir. Troya Savaşı'na ilişkin söylenceleri toplayan İlyada'da, eski Yunanlıların gelenek ve görenekleri, dini ve felsefi inançları ve Çanakkale'nin tarihi coğrafyası hakkında önemli bilgiler vardır.

Konusu, kuruluşu ve anlatım yöntemleri bakımından İlyada'dan farklı olan Odysseia'da ise Troya'nın yıkılışından sonra, yurdu İthake'ye dönmek üzere yola çıkan Akha önderlerinden Odysseus'un 10 yıl süren yolculuğu sırasında başından geçen olaylar anlatılır. Bu destanda da aynı türden bilgilere rastlamak mümkündür.

M.Ö. 4. yüzyılda Atina'da yazıya aktarılan Homeros Destanlarındaki dini anlayış, Atinalılar tarafından aynen benimsenmiş ve İlyada ve Odysseia, Yunan eğitiminin temeline yerleştirilmiştir. Bunların Yunan toplumundaki işlevi, M.Ö. 4. yüzyılda Platon'un Devleti'nde eleştirilinceye dek hiç sorgulanmamıştır.